Hürriyet gazetesinin Bumerang Deneyim Günleri adlı etkinliklerinden olan Atilla Dorsay ile film analizi için seçilen blog yazarlarından biri olduğum için sevindim. İki kez izlemiş olduğum Sunset Bulvarı filmini bir kez de Atilla Dorsay ile izleyip hakkında konuşmaktan onur duydum. İzlediğimiz film, film analizi, Hollywood, Türk ve dünya sineması hakkında konuştuk. Daha önce de Sinematek’te film analizi etkinliğine katılmıştım.
Atilla Dorsay ve Sinema
Türkiye’nin önde gelen sinema eleştirmeni Atilla Dorsay ile olmak, birlikte şahane bir Hollywood klasiği izlemek heyecan verici. Türkiye’nin bence en iyi sinema eleştirmeni olan Dorsay, Hitchcock, Kusturica, Angelopoulos gibi dev yönetmenleri şahsen tanıyan, yurt dışında da saygın bir isim. Geçmişte Sinematek’i kurarak ülkeye Potemkin Zırhlısı, Yurttaş Kane, Sunset Bulvarı gibi şaheserleri kazandıran, uzun yıllar boyunca artık olmayan kültür-sanat kanalı TRT-2’deki sadık izleyicisi olduğum programında muhteşem filmler sunan, çoğu sinema üzerine 50’den fazla kitabıyla en üretken sinema eleştirmenimiz Atilla Dorsay, müzik, yemek kültürü, seyahat ve şehircilik alanında da saygın bir isim.
Her yere olduğu gibi film analizi etkinliğine de erkenden gittim, yoğunluğu nedeniyle son anda geleceğini tahmin ettiğim duayen eleştirmen oradaydı. Bumerang’dan sevgili Hilal ve Ahmet, ustaya beni “gezgin” olarak tanıştırırlarken heyecanlandım. Seyahatlerimden, kitaplarından ve seyahatlerinden konuştuk; 50 ülkede bulunmuş.
Atilla Dorsay film analizi etkinliğinde benim de çok sevdiğim iki Türk yönetmenden bahsetti. Reha Erdem’in Beş Vakit, Kosmos ve Hayat Var filmlerini beğeniyor. Üçünün de DVD’si koleksiyonumda var ve severek izledim.
Dorsay, Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun ve Uzak filmlerini başarılı buluyor, Kasaba’yı beğenmemiş. Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak başta olmak üzere tüm filmleri harika. Fakat yıllarca ünlü olmayan, hatta oyuncu bile olmayan kişilerle çektiği, bence dünyanın en saygın sanat filmleri festivali Cannes’dan ödüller toplayan filmlerinden sonra Üç Maymun’da türkücü oynatmaya neden ihtiyaç duyduğunu anlamıyorum. Sinema eleştirmeni bir arkadaşım Yavuz Bingöl’ün dizi oyunculuğunda bile başarısız olduğunu söylemişti; bırakın adam türkü söylesin. Nuri Bilge Ceylan sonraki filminde de Yılmaz Erdoğan’ı oynattı; bırak adam komedi filmi çeksin. Hayranı olduğum Ceylan bence bu ülkede yetişen en iyi yönetmenlerden; fakat bu popülerlik merakı Ata Demirer ve Şahan Gökbakar’a kadar giderse ben ve benim gibi düşünen birçok sinemasever izlemeyi bırakırız.
Atilla Dorsay film analizi etkinliğinde senaryosunu Orhan Kemal’in eserinden Vedat Türkali’nin yazdığı, Lütfi Akad ile Memduh Ün’ün yönettikleri 3 Tekerlekli Bisiklet filmi ile Attila İlhan’ın yazıp Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği Yalnızlar Rıhtımı filmini, Türk sinemasında edebiyatçıların yazdığı film sayısının ne kadar az olduğunu vurgulayarak örnek gösterdi.
En İyi Filmler
Atilla Dorsay kısa süre önce bir etkinlikte tek bir film seçmesini isteyen gereksiz bir soru alır. “İzin verin de iki tane seçeyim” der ve bunlardan biri klasik, biri modern olur: Efsanevi klasik Kazablanka ve modern sinema çağının kült filmi 2001: Bir Uzay Destanı (A Space Odyssey). İnsanlığın macerasını Darwinist bir temelde, derin felsefi göndermelerle işleyen Stanley Kubrick, 2001 filminde gerçekten destan yazıyor.
Dorsay, A Spacey Odyssey filmi için asla “bu filmi yeterince izledim ve tamamen anladım” denemeyeceğini söyledi. Ben de ikinci izleyişimden sonra aynı şeyi düşünmüştüm; tıpkı Andrei Tarkovsky’nin Solaris’i gibi. 1968 yapımı başyapıt, hala dünyanın en iyi bilim-kurgu filmi kabul ediliyor. Bir gün bu filmlerin ele alınacağı bir film analizi etkinliğine katılmak ne güzel olurdu.
Hollywood ve Yeşilçam Melodramları
Atilla Dorsay film analizi etkinliğinde sinema sanatının doğuşunun 100. yılına armağan ettiği 100 Yılın 100 Filmi adlı kitabındaki bazı filmlerden bahsetti, Hollywood ve Türk sineması hakkındaki görüşlerini anlattı bize. Hollywood’un dünya sinema endüstrisini kurduğunu ve sinema sanatına büyük katkılar yaptığını söyledi.
Hollywood filmlerindeki, melodramlarındaki karakterlerin ne kadar güçlü ve karmaşık olduğunu, oysa Yeşilçam’ınkilerin son derece sığ ve düz olduğunu vurguladı: “Yeşilçam melodramları için son zamanlarda ‘samimi’ deniyor, sanatta samimiyetin nasıl bir yeri olabilir?” Yeşilçam klasiklerini nostaljik ve hoş bulabiliriz, ama önemli birer sanat yapıtı olduklarını söylemek saf dillik olur bence.
Türk Sinemasında Korku Filmleri
Atilla Dorsay Türkiye’de tek bir iyi korku filmi çekilmediğini söyledi, izlemiyor bile. Usta eleştirmen bu konuda ilginç bir tespit yaptı: “Korku filmi yapamamak bizim genlerimizle ilgili bir durum. Örneğin Fransa da korku filmini beceremiyor. Akdeniz iklimi ülkeleri buna uygun değil. Ayrıca bizim ülkemizde zaten yeterince korkulacak şey var. En iyi korku filmlerini Anglo-Saksonlar (İngiltere ve ABD) ile Germenler (Almanya) üretiyor.”
Dorsay’ın da film inceleme etkinliğinde anlattığı gibi korku filmi izlemek bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. İnsan izlerken “orada ne kadar korkunç şeyler oluyor, bense burada güvendeyim” hissine kapılıyor. Psikologlar korku filmi izlemeyi sakıncalı bulmak bir yana, neredeyse (çocuklar hariç) öneriyorlar.
Türk Sinemasında Popüler Tarih
Atilla Dorsay popüler filmlere karşı değil; sinemanın örneğin bir resimden farklı olarak kitlesel bir sanat dalı olduğunu, her yapımın bir sanat filmi olmak zorunda olmadığını söylüyor. Türk sinemasında son dönemde çekilen tarihi film sayısının ve bunlara ilginin artmasını olumlu buluyor. Yakın geçmişten İstanbul Kanatlarımın Altında filmini beğeniyor. Son çıkan 100 Yılın 100 Türk Filmi adlı kitabına Devrim Arabaları ve Fetih 1453’ü de dahil etmiş.
Dorsay ustaya sordum: “Fetih 1453 filminin Türkiye’nin en çok izlenen filmi rekoru haberini okuduğumda bu ülkede yaşamaktan soğudum adeta. Vatanlarının son kalesini savunan Bizanslıları kötü, korkak ve çirkin; işgalci Osmanlıları hep iyi, güzel ve cesur gösteren bu film, kahpe Bizans zihniyetinin değişmediğini gösteriyor. Oysa şimdi öğreniyorum ki kitabınıza koymuşsunuz, hangi yönden olumlu buldunuz?”
Dorsay: “Evet, haklısınız. Filmin tek kusuru bu söylediğiniz durum. Halbuki Bizanslıları korkak olarak göstermese, Osmanlıların zaferi daha büyük olacak. Zayıf değil güçlü bir düşmanı yenmek daha zordur. Film teknik ve oyunculuk açısından güçlü.”
Usta eleştirmen birikimi ve işi gereği filme tarafsız bakıyor, bense meraklı bir izleyici ve amatörce yazan biri olarak yanlış bulduğum yaklaşımı nedeniyle filmi tamamen kötü ve ırkçı buluyorum. Aslında “ırkçı” sözcüğü pek uygun değil, Osmanlı diye bir ırk yok; Türk de değiller. Ümmetçilik-ayrımcılık-şovenizm ekseninde bir yapım denilebilir.
Dünya Sineması
Film analizi etkinliğinde Dorsay’a Amerikan sineması dışında filmlerine ilgi duyduğu diğer ülkeler soruldu. Dorsay’a göre Amerikan sineması teknolojik açıdan dünya sinemasına en büyük katkıyı yaptı. Onun hemen ardından Fransız sineması, sanat filmleriyle önde geliyor; ilk film eleştirisi, “7. sanat” deyimi, tür sinemacılığı Fransa’da doğdu. Fransız sinemacılar ilk sinemateki ve ciddi film arşivini kurarak dünya sinemasına büyük katkıda bulundular, benim de sevdiğim Yeni Dalga akımı onların eseri.
İngiliz sineması belgesel sinema ve tiyatro uyarlamaları ile öne çıkıyor. Alman sineması 1920’lerdeki dışavurumculuk akımından sonra günümüzde hala durgun. İtalyanlar eski dönem tarihi filmler ve 1940’ların Neorrealismo (yeni gerçekçilik) akımıyla dikkat çekici. Bunların yanında Güney Kore, İran ve Çin de başarılı filmler üretiyor.
Sunset Bulvarı ve Film Analizi
Atilla Dorsay ile film analizi etkinliğinde Hollywood klasiği Sunset Bulvarı filmini izledik. 1950 yapımı Sunset Boulevard filmi Türkiye’deki sinemalarda gösterime girmedi ve Dorsay’ın çabalarıyla 1970’lerin sonunda televizyon ekranında ilk kez TRT’de gösterildi. Türkiye’de aynı konuyu işleyen bir film yok. Sunset Bulvarı on bir dalda Oscar’a aday gösterildi ve üçünü kazandı.
Sunset Boulevard (Sunset Bulvarı), Los Angeles’ta ünlü bir cadde. Downtown Los Angeles’tan Hollywood, West Hollywood ile Beverly Hills’in içinden geçip Santa Monica’ya kadar gidiyor ve 35 kilometre uzunlukta. Hollywood kültürü ikonu olup kentin en meşhur caddelerinden, ben de Hollywood gezim sırasında gittim. Film inceleme toplantısı sayesinde yeniden hatırladım.
Sunset Bulvarı Atilla Dorsay’a göre türsüz, ayrıksı ve eşsiz bir yapım. En çok kara film (film noir) türüne koyabileceğimiz Sunset Bulvarı için bir çeşit melodram da denilebilir. Kara filmlerin özelliği olan karamsarlık, endişe, umutsuzluk taşıyor; hiçbir şey eğlenceli ve pespembe değil.
Billy Wilder’ın yönettiği Sunset Bulvarı filminde, William Holden başarısız senaryo yazarı Joe Gillis, Gloria Swanson eski sessiz film yıldızı Norma Desmond, Erich von Stroheim ise Norma’nın uşağı Max Von Mayerling rolünde oynuyor. Nancy Olson, Fred Clark, Lloyd Gough ve Jack Webb yardımcı rollerdeler. Yönetmen Cecil B. DeMille ile köşe yazarı Hedda Hopper kendilerini oynuyorlar. Filmde ünlü sessiz sinema oyuncuları Buster Keaton, H. B. Warner ve Anna Q. Nilsson de sembolik ve kısaca görünüyorlar.
Film bir havuzda cesedi bulunan adam, cinayet kurbanının çevresindeki polis ve gazeteciler ile eve doluşan meraklı komşuların görüntüsüyle başlıyor. Bu sahne aslında filmin en sonu. Anlatıcı bu cinayetin nasıl işlendiğini göstermek için bizi altı ay öncesine götürüyor.
Sunset Bulvarı, iş bulmakta sorun yaşayan, maddi bakımdan hayli zor durumdaki Hollywood senaristi Joe Gills (William Holden) ile unutulmuş ve hınç dolu eski bir Hollywood sessiz film yıldızı olan Norma Desmond’ın hayatlarının kesişmesini anlatıyor. Joe zor durumda olduğu için Norma’nın yazdığı hikayeyi senaryo haline getirmeyi iyi bir ücret karşılığında kabul eder, ardından kadının aşırı isteği sonucu onunla birlikte olmaya başlar.
Zaman içinde senaryosunu kendi yazdığı film ile Hollywood’a muhteşem bir dönüş planlayan Norma’yı daha iyi tanımaya başlar. Norma evdeki hizmetçisi Max dışında kimseyle görüşmeden yaşadığı ve yaşlandığı uzun yıllar içinde gerçeklik algısı zayıflamış biridir. Unutulmuş bir yıldız olduğunu kendine itiraf etmektense kendini yalanlarla avutmayı seçmiştir. Joe bir yandan Norma’nın histerik ve depresif halleriyle uğraşırken, genç ve hevesli Betty ile kendi senaryosunu yazmaktadır.
Filmin tam öyküsünü anlatmak yerine ilginç bilgiler vereyim. Sunset Bulvarı Amerikan Film Enstitüsü tarafından En İyi 100 Amerikan Filmi listesinde 12. sıraya layık görüldü. Sadece başrol değil yardımcı oyuncular da ünlü sanatçılar ve vurucu karakterler sergiliyorlar. Gloria Swanson aşırı hareketler ve yüz ifadeleri sergiliyor, ama bu bir sessiz sinema yıldızı oluşundan geliyor; o zaman söz yoktu.
Sunset Bulvarı filminde Joe eczaneden Abdullah marka Türk sigarası istiyor. Yabancı filmlerde Türkiye’den bir şey görmeyi pek severiz.
Filmin yönetmeni Billy Wilder aslında bir Avusturyalı ama Marilyn Monroe ile Tony Curtis’in başrollerini oynadıkları Bazılar Sıcak Sever gibi “tam bir Amerikan filmi” diyeceğimiz yapımlara imza attı. Yönetmenin Sunset Bulvarı filmi aslında artık devri kapanmış olan sessiz sinemaya bir saygı duruşu. Sesli sinemaya geçişle işsiz kalan bir yıldızın yalnızlığının öyküsü.
Sunset Bulvarı filminin müthiş final sahnesi aşağıda.
Filmden etkileyici bir diyalog:
Artık demode olmuş sessiz sinema yıldızı Norma Desmond’u güçlükle hatırlayan Joe Gillis:
– Siz eskiden büyük bir yıldızdınız.
– Ben hala büyüğüm, ama artık filmler küçüldü.
Sunset Bulvarı filminin tamamını izleyin bence. Final sürprizi şaşırtıcı ve başka hiçbir filmde olmayan bir tekniğin kullanıldığını anlamamızı sağlıyor.
Sunset Bulvarı filminin kazandığı Oscar (Akademi) Ödülleri
- En İyi Sanat Yönetmeni, siyah beyaz (Hans Dreier, John Meehan, Sam Comer ve Ray Moyer)
- En İyi Müzik (Franz Waxman)
- En İyi Özgün Senaryo (Charles Brackett, Billy Wilder ve D. M. Marshman Jr.)
Ben, Fetih 1453’ü izlemek için birçoklarının aksine sinemaya koşarak değil ancak merak ederek gitmiş ve sinemadan gözyaşları içinde alkışlayarak değil mutsuz bir halde oflayarak çıkmıştım. Film; kurgusu, efektleri, eksikleri, yanlışlarıyla tam bir hayal kırıklığı yaratmıştı bende. O günlerde bana kendimi bir parça iyi hissettiren şeyse bazı öğrencilerimin görüşleriyle beni yalnız bırakmamaları olmuştu.
Film analizi yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Fetih 1453 konusunda aynı düşünüyoruz.